Otizmin sebebi
henüz belli değil.
Fakat çözümü belli;
Erken teşhis ve yoğun eğitim.

Otizm

Otizm, gün geçtikçe daha sık bir şekilde karşılaşılan bir nörogelişimsel sağlık sorunu olup karşılıklı sosyal etkileşimler ve kalıplaşmış davranışlar gibi konulardaki anormallikleri içermektedir (Rossi, Newschaffer ve Yudell, 2012: 105). Otizm tanılamasından kullanılabilecek bir tıbbi test bulunmamaktadır. Doğru tanılama ancak bireyin iletişim ve sosyal etkileşim becerileri ile etkinlik ve ilgililerinin gözlemlenmesi yoluyla yapılabilmektedir (Rakap, Birkan ve Kalkan, 2017a: 11).

Otizm tıbbi tanılamasının yapılmasında tavsiye edilen uygulamalar, çocuk doktoru, psikolog, psikiyatri uzmanı, nörolog, dil ve konuşma terapisti ve iş-uğraş terapisti gibi uzmanları içeren multi-disipliner bir ekibin çocuğun farklı ortamlarda gözlenmesini, birincil bakım sağlayan yetişkinlerle görüşme yapılmasını, gelişimsel ve otizm odaklı değerlendirme araçlarına uygulanmasını ve elde edilen bilgiler ışığında çocuğun ruhsal bozukluklar tanı ölçütleri başvuru el kitabında belirtilen kriterlerine göre değerlendirerek tanı koymasını önermektedir. (Rakap, Birkan ve Kalkan, 2017b: 11).


Literatürde otizm spektrum bozukluğu olarak da yer alan ve yaygın olarak otizm şeklinde kullanılan kavram gerçekle ilişki kurma bozukluğu ve çocukluk şizofrenisi biçiminde açıklanmıştır (Çopuroğlu ve Mengi, 2014: 610). Ancak bu tanımın otizmi açıklamada yetersiz olduğu ve otizmin daha geniş bir içeriğe sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu kısımda yer verilecek tanımlarla birlikte bu ifadeler desteklenmiş olacaktır.


“Otizm, yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan ve kişinin sosyal, entelektüel ve dil açısından toplumla ilişkisini hemen hemen tamamen yok eden bir durumdur” (Şener ve Özkul, 2016: 87). Bu tanımdan hareketle otizmin yaşla doğrudan ilişkili olduğu ve kişinin çevresi ile olan iletişiminin niteliğine göre şekillenen bir yapıda olduğu çıkarımını yapmak mümkündür.


“Temelde bir iletişim sorunu olarak tanımlanan otizm; beyin fonksiyonlarını etkileyen nörolojik bir bozukluktan kaynaklanarak sosyal gelişim ve iletişim bozuklukları, olağandışı, güçlü ve sınırlı ilgi ve tekrarlayan davranışların varlığı ve bu özelliklerin çeşitli değişkenlerle ortaya çıkması ile kendini göstermektedir” (Aydın ve Saraç, 2014: 184). Yapılan bu tanımda otizmin ortaya çıkma biçimi ve belirtileri açısından değerlendirmede bulunulmuştur.


Otizm spektrum bozukluğu tanımlanırken sosyal, iletişimsel ve diğer beceriler açısından çarpıklık olması, gecikme yaşanması gibi hususlar özelinde açıklama getirilmiştir. Bu husus göz önüne alınarak DSM IV’te otizm şu şekilde tanımlanmaktadır: “Otizm; toplumsal etkileşim ve iletişimde kullanılan dil ya da sembolik oyun becerilerinin en az birinde, üç yaşından önce gecikmelerin, olağan dışı işlevselliğin olması, toplumsal etkileşim ve iletişimde yetersizlikler ile davranışlar, ilgi ve etkinliklerde sınırlı basmakalıp, yineleyici örüntülerle tanımlanmış gelişimsel bir bozukluktur” (Güven ve Diken, 2014a: 20).
Otizmle ilgili yapılan tanımlar, otizmin sahip olduğu içeriğin anlaşılması adına yeterli görünmektedir. Otizm spektrum bozukluğunun içeriği ve belirtilerine ilişkin veriler içeren bu kısımdaki tanımların kapsamı, otizmle ilgili diğer konu başlıklarının açıklanması ile birlikte daha sağlıklı bir şekilde anlaşılacaktır.
Otizm kavramının literatüre giriş tarihi 1943 yılına kadar uzanmaktadır ve otizmi literatüre kazandıran araştırmacı Amerikalı çocuk psikiyatri uzmanı LeoKanner’dir (Bodur ve Soysal, 2004: 394). Otizmin tarihi gelişiminin 1943 yılından başlayarak bugüne kadar devam ettiği, gelişim sürecinin günümüzde de devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.


Tarihi gelişim sürecinde otizmin açıklanırken ilk zamanlar Kanner’in açıklamaları özelinde ilerleme kaydedilmiştir ve bu durum 1980’li yıllara dek devam etmiştir. 1980’li yıllardan itibaren otizmin tarihi gelişiminde farklı bir süreç başlamış olup otizmin genetik, organik ve nörobiyolojik bir bozukluk olduğu ifade edilir olmuştur (Pektaş, 2016: 99). Bu gelişme otizmin tarihi gelişimi açısından önemli bir eşik niteliği taşımaktadır.


Otizmin tarihi gelişimi kapsamında yeri olan belli başlı unsurlar aşağıdaki gibi sıralanmaktadır (Namlı, 2012: 11-12):
i. LeoKanner, 1943’te otizm bozukluğu olan çocukları tanımlamada bazı özellikler ortaya koymuştur.
ii. 1944’te HansAsperger, otizm kapsamındaki davranışları otistik psikopati şeklinde isimlendirmiştir.
iii. İlk dönemlerde otizm ile şizofreni birbirine yakın anlamda kullanılmıştır.
iv. 1966’da Bernard Rimland otizmin beyinden kaynaklı olduğunu ifade etmiştir –Rimland’ın otizmli bir çocuğu vardır-.
v. 1970’li yıllarda otizmi araştıran çalışmalarda biyolojik içerik ön plana çıkmıştır.
vi. Yine 1970’li yıllarda EricSchopler otizmi nörogelişimsel bir bozukluk şeklinde değerlendirmiştir.
vii. 1980’li yıllara kadar otizme bir ya da daha fazla faktörün neden olduğu düşüncesi hakim olmuş ve otizm bir sendrom olarak görülmüştür.
viii. 1979 yılında araştırma yapan Wing ve Gould, Kanner’in otizm açıklamasını yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. Bu araştırma sonrasında otizm spektrum bozukluğu terimi kullanılmaya başlamıştır.
ix. 1980’li yıllar sonrasında sahip olunan olanakların da genişlemesi ile birlikte otizm daha kapsamlı olarak incelenmeye başlamıştır.
Yukarıda sıralanan maddelerden anlaşılacağı üzere otizmle ilgili çok sayıda araştırmacı ilgilenmiştir. Bu araştırmacıların yapmış olduğu çalışmalar, otizm kavramının yaşadığı gelişiminde önemli rol üstlenmiştir. Tarihi süreçte otizmin gelişimi hakkında verilen bilgiler, otizmin bugüne kadar olan gelişiminde farklı yaklaşımların varlığını ortaya koyması bakımından önemlidir.
Otizm açıklanırken sosyal ve iletişimsel becerilerdeki gecikme ve eksikliklerden bahsedilmektedir (Güven ve Diken, 2014b: 20). Bu nedenle otizmin belirtilerinin içeriğinin de sosyal ve iletişimsel olacak şekilde nitelendirilmesi mümkündür. Dolayısıyla otizm belirtileri gereğince ilk olarak bu husus dikkate alınmak durumundadır.
Doğru ve zamanında tanı koymak, otizm açısından birçok bozukluk için geçerli olduğu gibi otizm için de geçerlidir. Bu nedenle otizm belirtileri kapsamında otizm tanısı koymak için gerekli olan koşulların bilinmesi gerekir. Otizm tanısı koyabilmek içi iletişimsel ve toplumsal gelişim alanlarındaki bozukluklar, sınırlayıcı-yineleyici davranışlar gibi hususların varlığı gerekli görülmektedir (Bodur ve Soysal, 2004: 394). Tanı kriterleri olarak bilinen bu hususlar aynı zamanda otizm belirtilerinin içeriğinde kendisine yer edinmiştir.
Zarar verici davranışlar, otizm belirtileri kapsamında yer alan hususlardan bir diğeridir ve önemli sorunlardan birisi olarak kabul edilmektedir. Zarar verici davranışlar, çocuğa olan zararların yanı sıra aile için de büyük bir stres kaynağı niteliği taşımaktadır. Saldırgan davranışlar ve zarar verici davranışları birbiri ile karıştırmamak, bu noktada önem ifade etmektedir. Otizm belirtileri gereğince göz önünde bulundurulması gerekenlerden birisi de hiperaktivite bozukluğudur. Otistik bozukluk meydana gelmesinde hiperaktivite belirtilerinin sık gözlendiği bilinmektedir (Özeren, 2013: 59).
İletişim, sosyal alan, davranışsal alan ve acil durumlar özelinde otizm belirtileri aşağıdaki gibi maddeler halinde sıralanmaktadır. (Erden, vd., 2017: 20)
i. İletişim Alanı: Bu alanda; ismi söylenince tepki vermeme, ne istediğini söyleyememe, dil gelişiminde gecikme, yönergeleri takip edememe, duymuyormuş gibi görünme, daha önce söyleyebildiği birkaç kelimeyi söylememe, bay bay işareti yapamama gibi belirtilerden bahsedilmektedir.
ii. Sosyal Alan: Sosyal alandaki belirtiler arasında; sosyal amaçlı gülümsemenin olmaması, tek başına oynamayı tercih etmesi, zayıf göz iletişimi, kendi dünyasında olma, anne-babayı görmezden gelme, başka çocuklara ilginin olmaması yer almamaktadır.
iii. Davranışsal Alan: Bu alandaki belirtiler arasında; öfke nöbetleri, işbirliğine açık olmama, oyuncuklarla nasıl oynayacağını bilememe, parmak ucunda yürüme, herhangi bir nesneye aşırı bağlanma, nesneleri sıraya dizme, bazı ses ve durumlara aşırı tepki verme, garip ve basmakalıp hareketler sayılmaktadır.
iv. Daha Fazla Değerlendirme Gereken Acil Durumlar: 12. aya kadar agulamanın olmaması, 12. aya kadar jestlerin olmaması, 16. aya kadar hiçbir kelimeyi söyleyememesi, dil ve sosyal alanda daha önceden var olan herhangi bir yaşta herhangi bir becerinin yok olması gibi belirtiler bu kapsamda kendisine yer edinmiştir.
Otizmin nedenleri, otizm belirtilerine paralel olarak kabul edilen ve bu yönde ele alınması gereken bir konudur. Otizmli bir çocuğa sahip olunması, aileler üzerinde psikolojik ve fizyolojik açıdan zorluklar ile karşılaşılması şeklinde kendisini göstermektedir (Özkubat, vd., 2014: 326). Bu nedenle otizm nedenlerinin içeriğine dair bilgi sahibi olunması son derece önemlidir.
Literatürde otizmin nedenlerini açıklama amacıyla yapılan pek çok araştırma olsa da bu konuda tam bir sonuca varıldığını söylemek mümkün değildir. Yine de otizmin beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesini engelleyen bir bozukluk sebebiyle ortaya çıktığı görüşünün diğer görüşlerin önünde olduğunu söylemek mümkündür (Pektaş, 2016: 102).
Otizmin nedenleri kapsamında yer verilebilecek belli başlı hususlar aşağıdaki gibidir (Töret, vd., 2014: 6):

I. Genetik faktörler,
II. Beyindeki yapısal yetersizlik veya aksamalar,
III. Doğum anında yaşanan karmaşa ya da sorunlar,
IV. Çocuğun aşırılık eğilimleri -aşırı televizyon izleme, aşırı oyun oynama gibi-,
V. Aşılar-toksinler-bazı besin maddeleri,
VI. Merkezi sinir sistemine bağlı etkenler,
VII. Birden fazla genin varlığı,
VIII. Bilinmezlikler şeklindedir.

Yukarıda sıralanan faktörlerden de anlaşılacağı üzere otizmin nedenlerine ilişkin kesin sonuçlara varılması mümkün olmamıştır. Ancak bu noktada otizmin nörobiyolojik nedenlerini ortaya koyan araştırma sonuçlarının varlığı söz konusu iken çevresel faktörlerin otizme neden olduğu kanıtlayan araştırmaların varlığı ile henüz karşılaşılması mümkün değildir.
Otizmin nedenleri kapsamında son olarak genetik bozukluklara yer verilecektir. Yapılan araştırmalarda otizme neden olan genetik rahatsızlıklar arasında; bağışıklık sistemi bozuklukları, edinsel hastalıklar, nöroanatomik bozukluklar, nörokimyasal rahatsızlıklar, elektrofizyolojik anormallikler, özgül bozuklukların varlığı şeklindedir (Özeren, 2013: 59). Tüm bunlar, otizmin nedenleri gereğince genetik faktörlerin önemini ortaya koymaktadır.


OTİZM YELPAZESİNDE YER ALAN HER ÇOCUĞUN
BİLMENİZİ İSTEYECEĞİ 10 ŞEY


1) Ben “otizm”i olan bir çocuğum. “Otistik” değilim. Otizm karakterimin sadece bir bölümüdür. Beni tek başına tanımlayacak bir kavram değil. Siz düşünceleri, duyguları, yetenekleri olan bir birey misiniz yoksa sadece şişman, gözlüklü ya da sakar bir kişi mi?

2) Duyusal algılarım bozuktur. Gündelik yaşam içerisinde sizin çoğunlukla fark etmediğiniz kokular, sesler, tatlar, görüntüler, temaslar benim için çok rahatsız edici olabilir. Yaşadığım çevre benim için genellikle tehdit edici bir ortamdır. İçine kapalı ya da kavgacı görünebilirim ama aslında bu kendimi koruduğum anlamına gelir.

Sıradan bir market alışverişi benim için tam bir kabus olabilir. Seslere karşı aşırı hassas olduğumu bir düşünün. Aynı anda konuşan onlarca insan, günün indirimli ürününü tekrar tekrar anons eden mekanik bir ses, kasadaki işlem sesleri, alışveriş arabalarının tekerleklerinin çıkardığı gıcırtılı ses vb. Bu uyaranları beynim filtre edebilir ama bu ciddi anlamda aşırı yüklenmedir benim için.
Koku alma duyum da aşırı hassas olabilir. Kasap reyonundaki etler taze olmayabilir, yanımızdan geçen adam o gün duş alamamış olabilir, kasa sırasında önümüzde duran bebeğin bezi kirlenmiş olabilir… Bunlar benim için oldukça tiksindiricidir. En yoğun kullandığım görme duyum aşırı uyarana maruz kalmış olabilir. Örneğin aşırı parlak floresan ışıkları mekanı sürekli titreşiyor gibi göstererek gözlerimi rahatsız edebilir. Camların yansıttığı parlak ışık, tavanda dönen fan, etrafımda sürekli hareket eden insanlar odaklanmam ve baş etmem gereken şeylerdir. Tüm bunlar denge duyumu etkiler ve vücudumun konumunu bile algılayamaz hale gelebilirim.

3) “Yapmam” (Yapmamayı seçiyorum) ve “ Yapamam” (Yapmayı beceremiyorum) arasındaki farkı dikkate almayı unutmayın. Komutlarınızı dinlemediğimi sanmayın. Sizi anlamıyor olabilirim. Bana diğer odadan seslendiğinizde duyduğum sadece “^/^’(/(%&’(+&’((‘” olabilir. Bunun yerine yanıma gelin ve basit kelimeler seçerek benimle direkt konuşun. “Lütfen kitabını masana bırak. Şimdi öğle yemeği yeme zamanı.” gibi. Bu şekilde benden ne istediğinizi ve sonrasında ne olacağını bana net bir şekilde söylemiş olursunuz. Böylece uyum göstermek benim için daha kolaylaşır.

4) Somut düşünürüm. Dili sadece sözcüklerin anlamına göre yorumlarım. “Koşturmayı bırak” yerine “Arkandan atlı mı kovalıyor” derseniz aklım karışır. “Çantada keklik” demek yerine “Bunu yapmak senin için çok kolay” demelisiniz. Deyimler, kinayeler, imalar benim için anlamsız ve akıl karıştırıcıdır.

5) Sınırlı sözcük dağarcığıma karşı anlayışlı olun. Duygularımı tarif etmek için doğru kelimeleri bilmiyorsam ihtiyaç duyduğum şeyi size anlatmak benim için oldukça zorlaşabilir. Acıkmış, incinmiş, korkmuş, aklı karışmış olabilirim ve bu duygularımı size aktaracak kelimeleri bilmiyor olabilirim. Vücut dilime ve rahatsızlık duyduğumda gösterdiğim tepkilere dikkat edin.
Bir de bunun tam tersini düşünelim. Yaşımın çok ilerisinde bir düzeyde adeta küçük bir profesör gibi konuşuyor olabilirim. Bu türde konuşmalar dildeki eksiğimi telafi edebilmek için çevremde yaşananlarda, izlediklerimden, okuduklarımdan ezberlediğim replikler olabilir. Buna “ekolali” denir. Kullandığım kelimeleri ya da içeriklerini anlamıyor olsam da size yanıt vermek zorunda olduğumda buna başvurabilirim. Dil benim için çok zor olduğundan görsel odaklıyımdır. Bana söylemek yerine yapmam gereken bir şeyi bana gösterin. Ve bunu defalarca tekrarlamaya da hazırlıklı olun. Aynı şeyi sürekli tekrarlamak öğrenmemi sağlar.

6) Otizmin benim tüm yönlerimi algılamanıza engel olmasına izin vermeyin. Yapamadıklarım yerine yapabildiklerime odaklanın ve bunlar üzerinde bir şeyler inşa etmeye çalışın. Diğer tüm insanlar gibi yeterli olmadığımı ve sürekli düzeltildiğim ortamlarda öğrenemem. Ne kadar “yapıcı” olsa da bir eleştiriyle karşılaşacağımı bilmek beni yeni bir şey denemekten alı koyar. Güçlü yönlerimi keşfedin. Bir şeyi yapmak için bir çok farklı yöntem olduğunu da unutmayın.

7) Sosyalleşme konusunda bana yardım edin. Dışarıdan bakıldığında parktaki çocuklarla oynamak istemediğimi düşünebilirsiniz. Oysa bazen bunu nasıl yapacağımı –yani onlarla nasıl konuşmaya başlayıp oyunlarına katılabileceğimi- bilmiyor olabilirim. Diğer çocukları beni oyunlarına davet etme konusunda cesaretlendirmek işe yarayabilir.

8) Öfke nöbetlerimi tetikleyen şeyleri bulmaya çalışın. Önceliği buna verin. Kriz, patlama, öfke nöbeti… Bunu nasıl adlandırırsanız adlandırın unutmayın ki bunu yaşamak benim için çok daha korkutucudur. Duyularımdan biri aşırı yüklendiğinde böyle durumlar ortaya çıkar. Eğer öfke nöbetlerimin sebebini bulursanız onları önleyebilirsiniz.

9) Lütfen beni koşulsuzca sevin. “Keşke şöyle olsaydı…” “Keşke bunu yapabilseydi…” türünde düşünceleri kafanızdan uzaklaştırın. Siz ailenizin tüm beklentilerini karşılayabildiniz mi? Otizm benim seçimim değil. Unutmayın bu durumu ben yaşıyorum, siz değil. Sizin desteğiniz olmadan başarılı ve bağımsız bir hayat sürmem uzak bir ihtimal. Desteğiniz ve rehberliğinizle olasılık o kadar yüksek ki… Söz veriyorum, ben buna değerim!

10) Sabır, sabır, sabır… Otizme bir eksiklik olarak değil, farklı bir yetenek olarak bakmaya çalışın. Evet sohbet sırasında gözlerinize bakmıyor olabilirim. Ama yalan söylemediğimi, oyunlarda hile yapmadığımı, arkadaşlarımla dalga geçmediğimi, insanlara önyargılarla yaklaşmadığımı hiç fark etmediniz mi? Evet belki bir sonraki Michael Jordan olamayabilirim ama detaycı bakış açım ve olağanüstü odaklanma kapasitemle bir sonraki Einstein, Mozart ya da Van Gogh olabilirim. Günümüzde bu kişilerin de otizmli olduğu düşünülüyor.
Siz dayanağım olmazsanız bunu başaramam. Benim arkadaşım, öğretmenim, avukatım olun. Ne kadar yol alabildiğimi göreceksiniz.Kaynak: Tohum Otizm Vakfı



Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçiniz.

© Copyright 2020 CARE & CHILD  - All Rights Reserved

Made with Mobirise website theme